Vaka-i Vakvakiye isyanını kim çıkardı ?

Mezhar

Global Mod
Global Mod
Vaka-i Vakvakiye: Bir İsyanın Geleceğe Dair Yankıları

Selam dostlar,

Bu akşam yine tarihle bugünü, hatta geleceği birleştiren bir konuya dalmak istedim. Belki birçoğumuzun lise kitaplarında “Vaka-i Vakvakiye” olarak okuduğu, ama derininde neler yaşandığını tam kavrayamadığı o olaydan bahsediyorum. 1656 yılında yaşanan bu isyan, sadece bir taht kavgası değil; toplumsal, ekonomik ve yönetsel bir çöküşün sembolüydü.

Ama ben bugün geçmişte olanı değil, bu olayın gelecekteki anlamını tartışmak istiyorum. Yani şu soruyu:

“Eğer Vaka-i Vakvakiye gibi bir isyan bugün yaşansa, nasıl olurdu? Ya da gelecekte insan toplulukları kendi ‘vakvakiyelerini’ hangi biçimlerde yaşar?”

Gelin, bu konuyu birlikte analiz edelim. Hem tarihin bize anlattıklarına bakalım hem de geleceğin bize neler fısıldadığına kulak verelim.

---

Kısa Bir Hatırlatma: Vaka-i Vakvakiye Nedir?

Osmanlı tarihinin en kanlı iç ayaklanmalarından biridir Vaka-i Vakvakiye. 1656’da IV. Mehmet döneminde, Yeniçeriler ile saray arasında gerilim zirveye ulaşmış, sonunda da yüzlerce devlet adamı idam edilmişti. Halk arasında asılan cesetlerin Çınar ağacına benzetilmesi nedeniyle olaya “Vakvak Ağacı” efsanesi adını verdi.

Kısacası, bu isyan bir halk ayaklanması değil, devletin iç mekanizmasının kendi kendine saldırısıydı.

Ama asıl çarpıcı olan şu: O dönemde yaşanan güç çatışmaları, bugün bile kurumsal, politik ve toplumsal düzeyde kendini tekrar ediyor.

O yüzden Vaka-i Vakvakiye’yi sadece “kim çıkardı” diye sormak yetersiz; “neden çıkmak zorunda kaldı” diye sormak gerekiyor.

---

İsyanı Kim Çıkardı? Gerçekten Bir Kişi mi, Yoksa Bir Sistem mi?

Tarih kitapları bu isyanı Yeniçerilerle, ulema arasındaki çekişmeye, Kösem Sultan’ın ölümüyle oluşan güç boşluğuna ve IV. Mehmet’in otoritesizliğine bağlar. Ancak derine indiğimizde görüyoruz ki, isyanı çıkaran aslında bir “zihin yapısıydı.”

Yeniçeriler, artık savaş meydanlarından çok saray entrikalarına bulaşmış; devletin dönüşümünü tehdit olarak görür hale gelmişti. Bu anlamda Vaka-i Vakvakiye, bir değişime direnme isyanıydı.

Bugün baktığımızda da aynı şeyi görüyoruz: Teknolojik, politik ya da kültürel değişimlere direnen her toplum, kendi küçük Vakvakiye’sini yaratıyor.

Gelecekte de bu dinamik değişmeyecek. Belki isyan artık bir çınar ağacının gölgesinde değil, bir veri ağı içinde yaşanacak.

Ama özünde yine aynı soru yankılanacak:

“Değişimden korkan kim?”

---

Erkek ve Kadın Bakışından Geleceğe Dair Tahminler

Erkeklerin tarihsel olarak stratejik ve analitik yaklaşımı, böyle bir olayı analiz ederken genellikle güç dengelerine, ordu yapılanmasına ve yönetim stratejilerine odaklanır. Onlara göre gelecekteki Vakvakiye’ler, dijital orduların, ekonomik sistemlerin veya yapay zekâ destekli bürokrasilerin çöküşüyle ortaya çıkacak.

Bir erkek tarihçinin gözüyle bakarsak, 21. yüzyılın “Yeniçerileri”, belki de kendi çıkar ağlarını korumaya çalışan siber güvenlik elitleri veya bilgi tekelcileri olacak.

Kadınların bakışı ise çok daha insan merkezli ve toplumsal olur. Onlara göre Vaka-i Vakvakiye, insanların sistem tarafından duyulmadığı, adaletin kaybolduğu, duygusal bağların koptuğu anlarda patlayan bir haykırıştır.

Bir kadın tarihçinin veya sosyoloğun gözünden geleceğin isyanı, belki de algoritmaların insan empatisini bastırdığı, robotların insanların yerini aldığı bir dönemde yaşanacak bir “duygu devrimi” olabilir.

İşte bu iki bakış birleştiğinde ortaya çarpıcı bir tablo çıkıyor:

Geleceğin Vakvakiye’si hem zihinsel bir başkaldırı hem de ruhsal bir direniş olacak.

---

Vaka-i Vakvakiye’den Dijital Çağın İsyanlarına

Bugünün dünyasında isyanlar artık sokaklarda değil, ekranlarda başlıyor.

Bir hashtag, bir video, bir veri sızıntısı… Artık toplumsal devrimlerin fitilini bir tweet bile ateşleyebiliyor.

Eğer Vaka-i Vakvakiye bugün yaşansaydı, yeniçeriler muhtemelen “#Adaletİstiyoruz” etiketiyle trend topic olurdu.

Ama asıl mesele sadece iletişim biçimi değil, dijital güç merkezlerinin kimde olduğu.

Tıpkı o dönemde saray ve yeniçeri ocağı arasındaki çekişme gibi, bugün de devletler ve teknoloji devleri arasında görünmez bir güç savaşı var.

Gelecekte bu çekişme, yapay zekânın karar alma süreçlerine dahil olmasıyla birlikte daha karmaşık hale gelecek. Belki de bir gün, bir algoritma “adaletsiz bir düzen” tespit edip kendi dijital isyanını başlatacak.

---

Bir Metafor Olarak Vakvak Ağacı: Geleceğin Veri Ağı

Vakvak Ağacı, isyanda idam edilenlerin cesetlerinin asıldığı bir semboldü. Korkunun, adaletsizliğin, çürüyen düzenin simgesiydi.

Gelecekte bu sembol, “veri ağacı” olabilir.

Bugün dijital dünyada insanların bilgilerinin, kimliklerinin, düşüncelerinin “asılı kaldığı” bir sistemde yaşıyoruz.

Kim bilir, belki geleceğin tarihçileri bizim dönemimize bakıp şöyle diyecek:

“Onlar kendi Vakvak Ağaçlarını bulut sistemlerine astılar.”

---

Forumda Beyin Fırtınası: Yeni Bir Vakvakiye Geliyor mu?

Arkadaşlar, gelin biraz birlikte düşünelim:

- Günümüzün “Yeniçerileri” kimler olabilir?

- Dijital çağın “Vaka-i Vakvakiye”si sizce nasıl bir biçim alır?

- İnsanlar mı teknolojiye isyan edecek, yoksa teknoloji mi insana?

Tarih bize şunu öğretti: Her çağın kendi kriz noktası, kendi isyan biçimi vardır.

Ama değişmeyen şey, o isyanın bir adalet arayışı olmasıdır.

Gelecekte belki insanlar yapay zekâya, veri sömürüsüne ya da sosyal izolasyona karşı bir “dijital vakvakiye” başlatacaklar.

Bu kez idam edilenler insanlar değil, yanlış kodlar, yozlaşmış algoritmalar, yoz bilgi sistemleri olacak.

---

Son Söz: Tarih Tekerrür Etmez, Fakat Yansımasını Bırakır

Vaka-i Vakvakiye’yi kim çıkardı sorusunun cevabı, tarih boyunca değişmeyecek bir gerçeğe işaret ediyor:

Hiçbir isyan tek bir kişiden doğmaz; hepsi, susturulmuş kalabalıkların sessiz çığlığından doğar.

Belki gelecekte bu çığlık insan sesinden değil, dijital veriden yükselecek.

Ama özü aynı kalacak: adalet, temsil, ve var olma arzusu.

Forumdaşlar, sizce 22. yüzyılın insanı kendi “vakvakiye anını” nasıl yaşayacak?

Bir gün bizim torunlarımız da, “veri çağının isyanı”nı konuşurken bugünü mü referans alacak?

Tarih, dönüp dolaşıp aynı soruyu fısıldayacak:

“Gerçek isyan kime karşıydı — yönetime mi, sisteme mi, yoksa kendi korkularımıza mı?”
 
Üst