Soğuk su koyu arabayla gidilir mi ?

Sanemnur

Global Mod
Global Mod
Soğuk Su Koyu’na Arabayla Gidilir mi? Bir Yaz Akşamının Düşündürdükleri

Merhaba dostlar,

Geçen yazdan beri içimde bir soru dolanıp duruyor: “Soğuk Su Koyu’na arabayla gidilir mi?”

Evet, kulağa basit bir soru gibi geliyor ama inanın bana, o yolculuk bir tür hayat dersi gibiydi. Şimdi sizlerle hem o günü hem de yolun bana öğrettiklerini paylaşmak istiyorum. Belki siz de okurken kendi yollarınızı hatırlarsınız.

1. Sabahın Sessizliğinde Başlayan Tartışma

Temmuz sabahıydı. Güneş daha kendini göstermemiş, serin bir rüzgâr çadırın fermuarından içeri sızıyordu. Bizim ekip —ben, Elif, Murat ve Zeynep— geceden beri Soğuk Su Koyu’na gitme planı yapıyorduk. Haritada gördüğümüz o mavi girintiye ulaşmanın heyecanı içimizdeydi.

Ama klasik tartışma yine başladı:

Murat direksiyonda, “Arabayla gideriz canım, ne olacak, yol stabilize olsa da sonuçta araba dediğin bunun için var,” diyordu.

Elif ise ellerini kollarını açarak, “Yol arabaya değil, yürümeye çağırıyor Murat. Biraz da doğayı hissedelim,” diye karşı çıkıyordu.

Ben o an düşündüm; erkeklerin genelde “çözüm” arayışı, kadınların ise “deneyim” odaklı yaklaşımı aslında sadece bu yol tartışmasında değil, toplumun her yerinde gizliydi. Ama burada ilginç olan, kimsenin haksız olmamasıydı. Çünkü biri hedefi, diğeri yolculuğu savunuyordu.

2. Toprak Yolda Bir Denge Arayışı

Sonunda karar verildi: Arabayla olabildiğince gidecektik, sonra kalan yolu yürüyerek tamamlayacaktık.

Yolun başında asfaltın pürüzsüzlüğü bizi kandırmıştı; camlar açık, müzik fonda, herkes neşeliydi. Ancak bir kilometre sonra toprak yola vardık.

Araba zıpladıkça Murat’ın sabrı azaldı, Elif ise gülerek, “İşte şimdi başladık!” dedi.

Zeynep arka koltuktan, “Aslında bu yol Türkiye’nin hâlini anlatıyor; herkes bir yerlere gitmek istiyor ama kimse yolun ne kadar çetrefilli olduğunu hesaplamıyor,” deyince hepimiz sustuk.

O an fark ettim, Soğuk Su Koyu sadece bir hedef değil, aynı zamanda toplumsal bir metafordu.

Modern hayatın hızlı arabalarıyla doğaya, duygulara, hatta kendimize ulaşmaya çalışıyoruz. Ama bazen o yollar arabaya göre değil, kalbe göre tasarlanmış oluyor.

3. Kadim Bir Su: Soğuk Su’nun Hikâyesi

Yarım saatlik yürüyüşten sonra koya vardığımızda, suyun berraklığı nefesimizi kesti.

Yaşlı bir balıkçıyla tanıştık; adını Hüsnü amca dedi. Elindeki ağları yamarken şöyle dedi:

“Bu koyun adı boşuna Soğuk Su değil evlatlar. Zamanında köylüler buradan su taşıyormuş, savaş yıllarında askerlerin susuzluğunu gidermiş. Yani bu su, sadece soğuk değil; hatıralarla dolu.”

Tarihin izini duymak o anda hepimizi sessizleştirdi. Murat denize bakarak, “Demek ki bazen yol değil, su anlatıyor geçmişi,” dedi. Elif ise hafifçe gülümseyip, “O yüzden arabayla gitmek yetmiyor. Duyarak gelmek lazım,” diye ekledi.

Bu sözler, aramızda görünmez bir denge kurdu. Erkeklerin çözümcül yaklaşımıyla kadınların duygusal sezgisi birleştiğinde ortaya hikâye çıkıyordu — bir yolun, bir toplumun, hatta bir ülkenin hikâyesi.

4. Modernlik ve Doğa Arasında Sıkışan Zihinler

Koya vardığımızda arabayı geride bırakmıştık ama aslında bıraktığımız şey sadece bir araç değildi.

Şehirdeki hız tutkusu, “en kısa yol” mantığı, hedef odaklılık da orada kalmıştı.

Zeynep, suya bakarak, “Belki de arabayla gitmek istememizin nedeni kontrolü kaybetmekten korkmamız,” dedi.

Bu söz beni düşündürdü.

Gerçekten de modern birey, tıpkı o toprak yolda zıplayan araba gibi, doğayla, tarihle ve insan ilişkileriyle uyumsuz hale geliyor.

Soğuk Su Koyu sadece bir coğrafi nokta değil; insanın “kendine gidiş” rotasıydı.

Ve belki de asıl soru şu olmalıydı: Soğuk Su Koyu’na arabayla gidilir mi? değil, “Soğuk Su Koyu’na gerçekten varılır mı?”

5. Geri Dönüş: Yolu Paylaşmak Üzerine

Dönüş yolunda arabada sessizlik vardı.

Bu kez kimse “yol kötü” demedi. Murat direksiyonu dikkatle tutuyor, Elif camdan dışarıya bakarken suyun yansımasını izliyordu.

Zeynep not defterine bir şeyler karalıyor, ben de aklımdan şu cümleyi geçiriyordum:

> “Birlikte yola çıkmak, aynı yolu görmekten daha değerli.”

Toplum olarak hepimiz birer yolcuyuz. Erkeklerin stratejik aklı, kadınların empatik sezgisi, aslında birbirini tamamlıyor.

Sorun, bu iki yönü yarışa dönüştürmemiz. Oysa tıpkı o sabah olduğu gibi, biraz sabırla, biraz anlayışla aynı yolu paylaşabiliyoruz.

6. Son Söz: Yol Arabayla Değil, Anlayışla Alınır

Bugün geriye dönüp baktığımda Soğuk Su Koyu bana sadece serin suyu ya da güzel manzarayı değil, insanın içsel yolculuğunu öğretti.

Arabalarla hızlandığımız, ama ruhumuzun geride kaldığı bir çağda yaşıyoruz.

Belki bazen frene basmak, biraz yürümek, biraz susmak gerekiyor.

Şimdi sizlere soruyorum sevgili forum dostlarım:

Siz hiç “arabayla gidilmez” bir yola çıktınız mı?

Belki bir ilişkide, belki bir hayalde, belki de kendinize doğru…

Yolun sonunda ne buldunuz? Soğuk su mu, yoksa içsel bir sıcaklık mı?

Unutmayın, bazı yollar arabayla değil; sabırla, empatiyle, paylaşımla alınır.

Ve Soğuk Su Koyu… hâlâ orada, o dinginliğini koruyarak bizi bekliyor.
 
Üst