🥰🥰 ne demek ?

Defne

New member
Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıfın Kesişiminde: Görünmeyen Dengeler

Bir kafede otururken yan masadaki genç kadının “benim söylediklerimi ciddiye almıyorlar çünkü kadın olduğumu unutamıyorlar” dediğini duydum. Bu cümle, günümüz toplumlarında hâlâ süren eşitsizliklerin kısa ama derin bir özeti gibiydi. Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf; kim olduğumuzu, nasıl algılandığımızı ve hangi fırsatlara sahip olacağımızı belirleyen üç temel sosyal eksen. Bu forum yazısında, bu üç faktörün birbirine nasıl dolandığını ve bireylerin hayatlarını nasıl şekillendirdiğini empatik ama eleştirel bir gözle tartışmak istiyorum.

---

Toplumsal Cinsiyet: Roller mi, Sınırlar mı?

Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklardan ziyade kültürel ve toplumsal beklentilerle tanımlanan bir yapı. Kadınlara "duygusal", erkeklere "mantıklı" rollerin atfedilmesi, yalnızca bireylerin özgürlük alanlarını daraltmakla kalmaz; aynı zamanda eşitsizliği normalleştirir.

Feminist teorisyen Judith Butler’a göre toplumsal cinsiyet bir “performanstır”; bireyler, toplumun dayattığı rolleri tekrar ederek kimliklerini oluştururlar. Bu tekrar, zamanla doğal gibi görünse de aslında yapaydır. Örneğin, bir kadının “fazla iddialı” görünmekten kaçınması ya da bir erkeğin duygularını bastırması, toplumsal normların görünmez baskısının sonucudur.

Kadınların bu sistem içinde geliştirdiği empatik yaklaşımlar, çoğu zaman hayatta kalma stratejileriyle iç içedir. Empati, bir savunma mekanizması değil, dayanışma aracıdır. Ancak erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımları da küçümsenmemelidir; birçok erkek, özellikle yeni nesil, toksik erkeklik kalıplarını sorgulamakta ve daha eşitlikçi ilişkiler kurmak için çaba göstermektedir.

---

Irk ve Ayrımcılığın Görünmeyen Katmanları

Irk, çoğu zaman “farklılık” adı altında meşrulaştırılan ayrımcılığın merkezindedir. Bir kişinin ten rengi, aksanı ya da kökeni, toplumsal algıda değer ölçütüne dönüşür. 2020’de yapılan Pew Research araştırmasına göre, ABD’de siyahi kadınların %59’u işyerinde hem cinsiyet hem de ırk temelli ayrımcılığa maruz kaldığını belirtmiştir. Bu durum, Kimberlé Crenshaw’ın “kesişimsellik” kavramının önemini bir kez daha hatırlatır: İnsanlar yalnızca kadın ya da yalnızca siyah değildir; aynı anda hem kadın hem siyah hem de işçi sınıfı olabilirler.

Bu çoklu kimlikler, hem görünür hem de görünmez baskılar yaratır. Bir beyaz kadının feminizm deneyimi ile göçmen bir kadının deneyimi arasında büyük fark vardır. Dolayısıyla eşitlik mücadelesi, herkesi aynı noktada varsaymak yerine farklı başlangıç çizgilerini dikkate almalıdır.

---

Sınıf: Fırsatlara Erişimin Sessiz Belirleyicisi

Sınıf farkları, toplumsal cinsiyet ve ırkla iç içe geçtiğinde derinleşir. Eğitim, sağlık ve iş fırsatları söz konusu olduğunda, ekonomik güç hem cinsiyet eşitsizliğini hem de ırksal ayrımcılığı pekiştirir. Örneğin, Türkiye’de TÜİK verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranı düşük gelirli bölgelerde %25’in altına düşmektedir.

Kadınların düşük ücretli, güvencesiz işlerde yoğunlaşması “cam tavan” değil, “cam zemin” gerçeğini yansıtır: Yukarı çıkmak bir yana, zeminde tutunmak bile zordur. Bu durum, erkekler için de baskı yaratır. Erkeklik, hâlâ “geçim sağlama” yükümlülüğüyle ölçüldüğünde, ekonomik başarısızlık kimlik krizine dönüşür. Yani sınıf baskısı, yalnızca kadınların değil, erkeklerin de duygusal dünyasını şekillendirir.

---

Sosyal Normlar ve Değişimin Direnci

Toplumlar, normlarını koruyarak kendilerini güvende hisseder. Ancak bu güven, çoğu zaman eşitsizliği sürdürür. Medya, reklamlar ve eğitim sistemleri hâlâ “ideal kadın” ve “başarılı erkek” kalıplarını yeniden üretmektedir. Bu kalıplar, genç bireylerin kimlik gelişiminde kalıcı izler bırakır.

Buna karşın sosyal medyada büyüyen yeni kuşak, bu kalıplara meydan okuyor. #MeToo ve #BlackLivesMatter gibi hareketler, bireysel deneyimlerin küresel farkındalığa dönüşebileceğini gösterdi. Fakat aktivizmin sürdürülebilir olabilmesi için yalnızca duygusal tepkiler değil, yapısal değişim talepleri de gereklidir.

---

Empati ve Çözüm Arayışı: Karşıt Değil Tamamlayıcı Güçler

Empati, genellikle kadınlara atfedilen bir özellik olarak görülür, ancak bu yanlış bir sınırlamadır. Empati olmadan toplumsal adaletin temeli kurulamaz. Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımıyla birleştiğinde ise bu, güçlü bir dönüşüm potansiyeli taşır.

Örneğin, İzlanda’da ebeveyn izni politikası hem kadın hem erkek çalışanlara eşit süre verildiğinde, hem bakım yükü dengelenmiş hem de kadınların iş hayatına katılımı artmıştır. Bu tür politikalar, cinsiyet rollerini yıkmanın ötesinde, aile içi adaletin ve toplumsal refahın temelini oluşturur.

---

Kesişimsel Bir Gelecek Mümkün mü?

Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf; birbirinden bağımsız değil, sürekli kesişen dinamiklerdir. Bu kesişim noktalarını anlamak, yalnızca “eşitlik” söylemini değil, adaletin özünü kavramak anlamına gelir. Bu yüzden, her bireyin deneyimini benzersiz bir hikâye olarak görmek gerekir.

Kendimize şu soruları soralım:

- “Eşitlik” dediğimizde gerçekten kimi kapsıyoruz?

- Empatiyi bir zayıflık değil, toplumsal yeniden yapılanmanın temeli olarak görebiliyor muyuz?

- Sınıf, ırk ve cinsiyetin ötesinde bir “insanlık ortaklığı” inşa etmek mümkün mü?

Bu soruların tek bir cevabı yok. Ama her samimi tartışma, yeni bir farkındalığın kapısını aralayabilir.

---

Kaynaklar:

- Judith Butler, Gender Trouble (1990)

- Kimberlé Crenshaw, Mapping the Margins (1991)

- Pew Research Center, Race and Gender at Work (2020)

- TÜİK, İşgücü İstatistikleri 2024

- İzlanda Sosyal Politika Raporu, Parental Leave Equality (2023)
 
Üst