Mümeyyiz kimin ?

Tolga

New member
Mümeyyiz Kimin? Bir Hikâye, Bir Sorgu, Bir Yürek Meselesi

Merhaba dostlar,

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Öyle bir hikâye ki içinde hem biz varız hem de hiç tanımadığımız birilerinin yankısı…

Son zamanlarda “mümeyyiz kimin?” sorusu kafamda dolanıp duruyor. Kimin elinde hakkı, kimin dilinde hükmü, kimin yüreğinde adaleti saklı bu kelime?

Belki siz de benim gibi bazen “doğru”yu ararken kendi vicdanınızla, toplumla, hatta sevdiklerinizle çelişmişsinizdir.

İşte tam da bu yüzden, bu hikâyeyi sizinle paylaşmak istedim. Belki hep birlikte anlamına varırız.

---

Bir Akşamüstü, İki İnsan

O gün yağmur ince ince yağıyordu. Eski bir mahkeme binasının taş merdivenlerinden yavaşça çıkan iki kişi vardı:

Birisi avukat Selim, diğeri öğretmen Elif.

Selim’in yüzü kararlıydı; gözlerinde yılların disiplini, sistemin kuralları vardı. Elif’in yüzünde ise yorgun bir umut… Belki de öğrencilerinden kalan bir inanç kırıntısı.

O günkü dava, küçük bir çocuğun ifadesiyle ilgiliydi. Çocuk, okulda yaşadığı bir olayı anlatmış ama kimse tam emin olamamıştı. Kimin haklı, kimin suçlu olduğuna “mümeyyiz” yani ayırt etme gücüne sahip biri karar verecekti.

Ama kimdi o “mümeyyiz”? Devlet mi? Aile mi? Yoksa vicdan mı?

---

Selim’in Dünyası: Kuralın Gölgeleri

Selim için dünya, neden-sonuç zinciriyle işliyordu.

Her şeyin bir mantığı, bir düzeni, bir sonucu olmalıydı. Hukuk, onun için duyguların karanlık suyunda bir fenerdi.

Çocuk, doğruyu söylemişse kanıt gerekir. Söylememişse, kanıtın yokluğu gerçeğin önüne geçemezdi.

“Kanıt olmadan kimseyi suçlayamayız.” derken aslında adaleti savunuyordu. Ama Elif o cümlede, çocuğun gözyaşlarını duyamıyordu.

Selim çözüm odaklıydı, stratejikti. “Sorunu sistem çözer.” diyordu.

Fakat Elif’in kalbinde sistem değil, insan yankılanıyordu.

---

Elif’in Dünyası: Kalbin Aynası

Elif, o çocuğun gözlerine bakmıştı.

“Yalan söylese bile korkudan söylüyor.” demişti içinden.

Onun için mesele, bir davanın sonucu değil, bir ruhun incinmesiydi.

Belki o çocuk bir daha kimseye güvenmeyecek, belki de dünyaya inancını kaybedecekti.

Elif’in sesi titreyerek çıkmıştı:

“Bazen adalet, bir insanın gözünden yaş olarak süzülür. O yaş, delil sayılmaz ama gerçeği anlatır.”

Selim susmuştu.

O an odada sessizlik değil, iki dünyanın çatışması yankılanmıştı: biri kural, biri kalp.

---

Mümeyyiz Kimin?

Mahkeme bitiminde, ikisi birlikte dışarı çıktılar.

Yağmur hâlâ yağıyordu.

Selim cebinden bir sigara çıkarıp yakmak istedi, sonra vazgeçti. Elif başını göğe kaldırıp yağmuru yüzüne değdirdi.

“Biliyor musun Selim,” dedi, “bence mümeyyiz kimse değil. Mümeyyiz vicdandır. Ne yasa ne tanık, sadece içimizdeki denge.”

Selim cevap vermedi.

Yalnızca sustu. Çünkü ilk defa bir cümlenin içinde, çözülemeyen bir denklem bulmuştu.

Vicdan…

Onu hangi yasada, hangi maddeyle tanımlayacaktı?

---

Gecenin Sessizliğinde Bir Sorgu

O gece Selim eve gittiğinde, eski bir dosyayı açtı.

Yıllar önce savunduğu bir davada suçlu bulunan bir adamın mektubunu buldu.

Adam, cezaevinden yazmıştı:

“Avukat bey, siz haklıydınız. Ama keşke biraz da beni dinleseydiniz. Bazen doğruyu anlatmak, ispatlamaktan daha zordur.”

O mektup, yıllardır çekmecede unutulmuştu.

Selim mektubu katlayıp avucunda tuttu.

Belki de Elif haklıydı.

Belki de “mümeyyiz”, yalnızca duyanın, hissedenin yüreğinde yaşardı.

---

Ertesi Günün Sabahı

Ertesi gün, Elif okulda çocuklara “adalet” kelimesini anlatıyordu.

“Çocuklar,” dedi, “adalet bazen bir terazidir, bazen de bir kalp.”

Küçüklerden biri el kaldırdı:

“Öğretmenim, kalp terazi olursa haksızlık olmaz mı?”

Elif gülümsedi:

“Olur belki, ama kalp yanlış bile yapsa, içinde iyi bir niyet taşır. O yüzden her kararın içinde biraz insanlık olmalı.”

Selim o sırada mahkemeye gidiyordu.

Arabada radyodan bir şarkı çalıyordu:

“Bir gönül ki onarılmaz…”

Ve o an fark etti; belki de adalet, onarılamayan gönülleri tamir etmeye çalışmaktı.

---

Forumdaşlara Bir Soru: Sizce Mümeyyiz Kimin?

Bu hikâyeyi anlatırken aslında hepimizin içindeki iki sesi düşündüm:

Biri aklın sesi, diğeri kalbin.

Biri “kanıt ister”, diğeri “duygu arar”.

Ama hayat, sadece bir tarafın sesini dinleyerek yaşanmıyor.

Peki sizce, “mümeyyiz” dediğimiz o karar verici güç kimin elinde?

Bir hâkimin mi? Bir öğretmenin mi?

Yoksa hepimizin içindeki o sessiz vicdanın mı?

Bir çocuğun korkusuna, bir annenin sezgisine, bir avukatın analizine, bir öğretmenin şefkatine yer açabilir miyiz aynı terazide?

Adalet, insana dokunmadan var olabilir mi?

Siz olsanız, Selim gibi mi davranırdınız yoksa Elif gibi mi hissederdiniz?

---

Sonuç: Vicdanın Terazisi

Günün sonunda, “mümeyyiz kimin” sorusu aslında bir hayat felsefesi gibi duruyor.

Ne tamamen aklın, ne tamamen duygunun…

Belki de gerçek adalet, ikisinin arasında bir yerde; yağmurun altındaki iki insanın sessizliğinde gizli.

Selim bir gün Elif’e mektup yazdı:

“Ben artık delillerle değil, insanların hikâyeleriyle ilgileniyorum.”

Elif o mektubu okurken gözleri doldu.

Bir çocuğun gülümsemesi, bir yetişkinin vicdanıyla birleştiğinde, adalet işte o an doğmuştu.

---

Ve şimdi sizlere dönüyorum dostlar:

Sizce mümeyyiz kimin?

Hâkimlerin mi, kalplerimizin mi, yoksa birbirimizi anlamaya çalıştığımız o küçük forum odalarının mı?

Belki de cevap, hepimizin içinde aynı anda yaşıyor…

Tıpkı bu hikâyedeki gibi.
 
Üst