Eskişehirli olmak ne demek ?

Tolga

New member
Eskişehirli Olmak Ne Demek? – Rüzgârın, Çayın ve İnsanlığın Şehri

Selam sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle içimde yıllardır yankılanan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Çünkü bazen bir şehir sadece binalardan, tramvaylardan, üniversitelerden ibaret değildir. Bazen bir şehir, insanın içine sinen bir duygudur. Eskişehir, işte o duygunun ta kendisidir.

Bir Sabah Eskişehir Garı’nda Başlayan Hikâye

O sabah tren garında tanıştılar.

Biri Ali — Eskişehirli doğma büyüme, eli işte gözü çözümde, düzen insanı.

Diğeri Zeynep — sonradan gelme, ama kalbi Eskişehir’e ait olmuş, duygularla yaşayan bir kadın.

Ali elinde çay, Zeynep sırtında çantasıyla bekliyordu.

Hava soğuktu ama şehir sıcaktı. Garın demirleri bile başka tınlıyordu o sabah.

Zeynep titreyen elleriyle “Bu şehir hep böyle mi sakin?” diye sordu.

Ali gülümsedi:

> “Eskişehir öyle bir yerdir ki, gürültüsü bile huzur verir.”

O an fark etti Zeynep — bu şehirde insanlar bağırmadan da konuşabiliyor, sokaklar kalabalık olsa bile insanın içi daralmıyordu.

Erkeklerin Şehrinde Plan, Kadınların Şehrinde Kalp

Ali için Eskişehir, planlı bir şehir gibiydi.

Her şey yerli yerindeydi: tramvaylar saatinde gelir, caddeler düzenli akar, esnaf selam verir.

Ona göre Eskişehir, stratejinin sıcak hâliydi.

Bir gün çayın başında şöyle dedi:

> “Bu şehirde insan huzur bulmazsa, kendinde bir şeyleri aramalı.”

Zeynep içinse Eskişehir, hatıralarla dolu bir hikâyeydi.

Her köşe başı bir yüzü, bir sesi hatırlatırdı.

Adalar’da otururken suyun sesine karışan kahkahalar, Hamamyolu’nda yaşlı teyzelerin birbirine uzattığı simitler...

Zeynep derdi ki:

> “Bu şehir, insanı dinleyen bir şehir. Hangi duyguyla gelirsen, seni o duyguyla sarar.”

Rüzgârı Soğuk, Gönlü Sıcak Şehir

Bir kış günü Porsuk’un kenarında yürürken Ali’nin elleri cebindeydi, Zeynep’in burnu kızarmıştı.

Rüzgâr yüzlerine vuruyordu ama kimse şikâyet etmiyordu.

Çünkü Eskişehirli olmak, rüzgâra rağmen gülümsemekti.

O gün Ali anlatmaya başladı:

> “Bizim buralarda soğuk olur ama kimse üşümez. Çünkü sokakta biri düşse, diğeri kaldırır.

> Tramvayda yer olmasa, biri kalkar ‘buyur’ der.

> Fırında son poğaça kalsa, ikiye bölünür.

> Bizde paylaşmak kural değil, refleks.”

Zeynep dinledi, sustu.

Belki de ilk kez bir şehir bu kadar insana benziyordu.

Bir Çayın Buharında Saklı Anlam

Bir akşam, iki dost Kütahya yolu üzerindeki bir çay bahçesinde oturuyordu.

Önlerinde iki ince belli bardak, arkalarında gri gökyüzü.

Ali çayını karıştırırken, Zeynep etrafı seyrediyordu.

> “Ali, Eskişehirli olmak ne demek sence?” diye sordu.

> Ali çayından bir yudum aldı, sonra yavaşça cevapladı:

> “Eskişehirli olmak, acele etmemek demek.

> Herkes koşarken, senin biraz durup insanlara bakabilmen demek.

> Rüzgârın suratına vurduğunda bile, ‘iyi ki buradayım’ diyebilmek demek.”

Zeynep o an sustu. Çünkü o cevapta, aradığı her şey vardı.

Bir şehir bazen bir öğretmendir; Eskişehir, sabrı ve zarafeti öğretendi.

Anadolu’nun Ortasında Modern Bir Kalp

Erkekler için Eskişehir, mühendislik harikası gibi işler.

Yollar temiz, parklar planlı, toplu taşıma saatinde.

Ama kadınlar bilir ki, bu düzenin altında bin yıllık bir incelik vardır.

Zeynep bir gün Ali’ye şöyle demişti:

> “Sen düzeni seviyorsun, ben o düzenin arkasındaki kalbi seviyorum.

> Bir şehir, sadece akılla değil, kalple de kurulmalı.”

Gerçekten de Eskişehir’in ruhu budur.

Bir yanda devasa üniversiteler, müzeler, festivaller...

Diğer yanda sokağındaki bakkalın hâl hatır sorması, mahalle fırınından yayılan taze ekmek kokusu.

Bu şehir, çağdaşlıkla samimiyetin el sıkıştığı yerdir.

Bir Şehrin İnsanla İmtihanı

Zaman geçti. Ali iş için başka bir şehre taşındı, Zeynep ise Eskişehir’de kaldı.

Aylar sonra Ali aradı:

> “Zeynep, buradaki insanlar hızlı yürüyor ama kimse kimseye bakmıyor.

> Çay bile başka demliyor. Eskişehir’in suyu mu farklıydı, insanı mı?”

Zeynep güldü, ama gözleri doldu.

> “Eskişehirli olmak işte tam da bu, Ali. Gidince anlıyorsun.

> Çünkü Eskişehir sadece yaşadığın bir yer değil, içinde taşıdığın bir his.”

O gün Ali anladı.

Bir şehirden ayrılmak, aslında bir duygudan ayrılmaktı.

Eskişehir, insanın içini ısıtan o eski soba gibiymiş; uzaklaşınca bile kokusu kalıyor.

Eskişehirli Olmak: Soğuğa Karşı Gülümsemek, Kalabalıkta Sakin Kalmak

Eskişehirli olmak, kışın donarken bile bir bardak çayı iki kişiyle paylaşmak demek.

Tramvayda yaşlıya yer vermek, markette sırada bekleyenle sohbet etmek demek.

Bir de şu var:

Eskişehirli olmak, “Ben iyiyim” demekle yetinmeyip, “Sen nasılsın?” diyebilmek demek.

Erkekler için Eskişehirli olmak, çözüm üretmek, işleri yoluna koymaktır.

Kadınlar içinse Eskişehirli olmak, her şey yolunda gitmese bile kalpten bir “olsun” diyebilmektir.

Bu yüzden bu şehirde ilişkiler bile farklı yürür — tartışmalar bile kibar, sessizlikler bile huzurludur.

Forumun Sorusu: Sizin İçinizdeki Eskişehir Nerede?

Şimdi size sormak istiyorum sevgili forumdaşlar:

Sizce Eskişehirli olmak ne demek?

Siz hiç bu şehirde bir sabah yürüyüp Porsuk’un üzerine düşen ilk ışığı gördünüz mü?

Ya da Hamamyolu’nda bir çocuğun “Abi, top oynayalım mı?” deyişine gülümsediniz mi?

Belki Eskişehir sizin için doğduğunuz şehir değildir ama kim bilir...

Belki de Eskişehir, insan kalbinin olması gerektiği yerin ta kendisidir.

Yorumlarınızı, anılarınızı, Eskişehir’in sizde bıraktığı izleri paylaşın.

Çünkü bu başlıkta, her hikâye biraz Eskişehir kokar; biraz çay, biraz rüzgâr, biraz insanlık… 🍃
 
Üst